Kaynak: Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
|
|
|
2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları: 1.Nihat MALKOÇ “MALİK DEDE'NİN SÖZ İNCİLERİ” adlı öykü ile. 2.Celil ÇULHA “KALBE DÜŞEN CEMRE” adlı öykü ile. 3.Yılmaz GÜRBÜZ “YOLCULUK” adlı öykü ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Fehmi SAĞLIK "BAŞİNSAN" adlı şiiri ile,
2.Mustafa ERMİŞ “İNSANI KEŞFE ÇIKALIM” adlı şiir ile. 3.Dr. Salim ÇELEBİ "GÜN DOĞSUN GÖLGELERE" adlı şiir ile. MANSİYON: Mazlum CİHANGİR “OKUNACAK KİTAP İNSANDIR” adlı şiir ile. MANSİYON: Celil ÇULHA “EY İNSANOĞLU” adlı şiir ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Ahmet GÖKÇE "OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER" adlı şiir ile,
2.Niyazi ECE “EN GÜZEL OKUNAN KİTAP İNSANDIR" adlı şiir ile.
3.Abdullah ORAL “İNSANI OKU” adlı şiir ile.
MANSİYON: M.Zeki ATEŞ "OKUNACAK KİTAP İNSANDIR İNSAN" adlı şiir ile.
MANSİYON: Kenan ŞAHBUDAK "BENİM" adlı şiir ile.
Kısa Öykü Yarışması Birincisi
Nihat MALKOÇ
MALİK DEDE'NİN SÖZ İNCİLERİ
Bir evin bir çocuğu olan Emre, ‘yere basma gözüme bas” dercesine ‘el bebek gül bebek’ yetiştirilmişti. Bu aşırı ilgi ve titizlik, onu doğal olarak biraz da şımarık yapmıştı. İlk zamanlar okula babası tarafından özel arabayla taşınan Emre, daha sonraları bu durumdan sıkılmaya başlamıştı. Çünkü yakın yerlerden gelen arkadaşları yürüyerek okula varıyorlardı. Uzaklardan gelenler ise okul servisiyle gelip gidiyorlardı. Kendisinin bu kadar ilgi kıskacına alınması onu rahatsız etmekteydi, hatta bu durum arkadaşları arasında da alay konusu olmuştu. Bu durumdan sıkılan Emre, artık okula arkadaşlarıyla birlikte gitmek istediğini babasına söylemişti. Zira okulla ev arası on beş dakikalık yürüme mesafesindeydi.
Babası, biricik oğlunun bu makul isteğini olgunlukla karşılamış, hatta buna sevinmişti bile. Çünkü bu istek, oğlunun büyüdüğüne de işaret etmekteydi. Annesi bu duruma itiraz etse de babanın sözü kanun hükmündeydi. Artık Emre arkadaşlarıyla birlikte güle oynaya gidecekti okula. Sabahleyin arkadaşları tarafından evinden alınan Emre'nin mutluluğuna diyecek yoktu. Okula gidip gelmek, ayakları üstünde durmak ona apayrı bir özgüven vermişti.
Emre bir gün okul dönüşünde heyecan ve telaşla annesine koşmuş, sırtındaki çantasını yere indirip karıştırmaya başlamıştı. Felsefe defterini çıkararak “Okunacak en büyük kitap insandır” sözünün ne anlama geldiğini sormuştu annesine. Annesi ilk anda bu sözden bir şey anlamamış, derin derin düşünmeye başlamış, bu sözü defalarca tekrarlatmıştı Emre’ye… Anne, ilk kez duyduğu bu gizemli sözü açıklamak için çırpınıp dursa da bir türlü kelimelere dökememişti maksadını. Sözü evirip çevirmiş; fakat cümleler bir türlü noktalanamamıştı.
Emre, aklını kurcalayan sorusuna cevap aramak için vardığı bu ilk duraktan cevapsız dönmüştü. Baba akşamleyin işten dönünce, bu sözün manasını bir de ona sormuştu. Gün boyun çalışmaktan bitkin düşen baba, oğlunun dediklerini duysa da hakkıyla ve layıkıyla işitmemiş, sözü geçiştirmenin ve bu cendereden kurtulmanın arayışı içine girmişti.
Sorusuna cevap bulamayan Emre'nin sabahleyin uyandığında yapacağı ilk iş, halk kütüphanesine giderek Hacı Bektaş Veli’yle ilgili kitapları taramak olacaktı. Çünkü henüz vuzuha kavuşturamadığı bu gizemli sözün sahibi, bugüne kadar sadece adını duyduğu bu ermiş kişiydi. Fakat bu isim onda birkaç dinî imgeden başka pek bir şey çağrıştırmıyordu.
Emre, gece yatağına yatarken bir türlü açıklığa kavuşturamadığı bu söz, zihnini kurcalayıp duruyordu. “Okunacak en büyük kitap insandır” sözü zihninin köşelerinde yankılanıp duruyordu. Bir şeyler sezse de bir türlü toparlayamıyordu kırık dökük cümlelerini.
O gece bütün gayretlerine rağmen uyuyamamıştı Emre… Her uyuma girişiminde bu bir türlü içinden çıkamadığı söz, bir cımbız misali, közleşen zihnine batmış, uykularını bine bölmüştü. İnsan, nasıl olur da okunacak en büyük kitap olarak düşünülebilirdi. İnsan topraktan yaratılmıştı; kitabın hammaddesi ise ağaçtı. Acaba ağaç da toprakta büyüdüğü için mi insanla kitap arasında böyle bir ilişki kurulmuştu? Kitap da, insan da bilgi kaynağıdır, ikisi de öğretir; bu yüzden mi aralarında böyle enteresan bir münasebet kuruluyordu? Bilinmez...
Emre, halk kütüphanesine gitmişti gitmesine de, bu sözü açıklığa kavuşturmak için koca kütüphaneden de yeterinde istifade edememişti. Fakat o güne kadar sadece ismen duyduğu Hünkâr Hacı Bektaş Veli hakkında etraflıca bilgiye sahip olmuştu. Emre, bu Hakk, hakikat ve halk dostunun arifliği, ilim ve irfan derinliği karşısında hayretler içinde kalmıştı.
Emre'nin arayışı devam ediyordu. Söz dönüp dolaşmış yine anneye gelmişti. Anne, sözün etrafında manevralar yapsa da Emre'yi tatmin edecek şeyler söylemeye muvaffak olamamıştı. İşin içinden bir türlü çıkamayan anne, çareyi Emre’yi dedelerin dedesine, Malik Efendiye göndermekte bulmuştu. Malik Dede, o semtte fikrine başvurulan ve halk tarafından çok sevilen, saçları ağarmış bir bilge adamdı. Çok okuyan ve cemiyet adamı olan bu yaşlı çınar, mutluluğu insanların mutluluğunda buluyordu. Onun için de kapısını onlara açmıştı.
Emre, daha evvel yakın arkadaş çevresinin dışına çıkmamıştı. Doğrusu bu bilge dedeye gidip gitmemekte teredüt ediyordu. Zira nasıl karşılanacağını bilmiyordu. Annesinin zoruyla gitmek mecburiyetinde kalmıştı. Emre’nin geldiğini gören Malik Dede, onu herkese açık kapısının eşiğinde tebessümle karşılamıştı. Kelâma erenlerin selamıyla başlayan Emre, sözü Hacı Bektaş Veli’ye getirmişti. Bu büyük arifin adını duyan Malik Dede, bir hoş olmuştu. Zira Malik Dede'nin seksen yıllık koca ömrü onun yolundan gitmekle geçmişti.
Emre, bu kutlu mekâna varır varmaz söze girmek için fırsat kolluyordu. Zira ilk bakışta yadırgadığı bu sade mekânda fazla kalmak istemiyordu. Onun için de hemen söze girerek şunları söyledi: “Felsefe öğretmenimiz, 'Okunacak en büyük kitap insandır' sözü üzerinde derinleşmemizi bu konuda bir proje hazırlamamızı istedi bizden. Bununla ilgili olarak çok düşündüm, cümleleri bir noktaya kadar getirdimse de bir türlü tamamlamaya muvaffak olamadım. Halk kütüphanesine giderek din, felsefe ve edebiyat bölümlerindeki pek çok kitabı raflardan indirerek sayfa sayfa taradım. Bu sözün anlam derinliğine varamasam da, bugüne kadar sadece adını duyduğum Hacı Bektaş Veli hakkında hatırı sayılır malumatlara sahip oldum. Meğer onu tanımadan, öğretisine aşına olmadan ne de eksik yaşıyormuşum; bu gayretlerim neticesinde bu noktaya vardım. Bu sözün derinindeki mânâ kökünü anneme sorsam da o, beni size gönderdi; ben de kapınızın eşiğine vararak bu mânânın peşine düştüm.”
İşlenmeye hazır hammaddenin fabrikanın önüne getirilmesi fabrika sahibini nasıl mutlu ederse, Emre'nin böyle bir vesileyle bu dergâha gelişi de Malik Dede'yi o derece mutlu etmişti. Gencecik bir çocuğun top peşinde değil de, böyle bir anlam derinliğinin peşinde koşması Malik Dede'yi fazlasıyla sevindirmişti. Onun Hacı Bektaş Veli'yle ilgili neler bildiğini öğrenmek için sohbeti bu çerçevede sürdürme gayreti içerisindeydi. Öncelikle oturma odasının bir köşesinde bulunan ocağı yakarak çay suyunu kaynatmaya başlamıştı. Malik Dede, çayı demlemekle uğraşırken Emre'ye okuluna ve derslerine dair sorular soruyor, ardından sözü Hünkâr Hacı Bektaş Veli'ye getiriyordu. Malik Dede biraz da Emre'nin heyecanını yenmesi için uğraşıyordu. Emre, 'bir an evvel bitse de gitsem' düşüncesindeydi.
Tavşankanı çaylar büyük bir keyifle yudumlanırken sohbet de koyulaşmıştı. Malik Dede, konu Hacı Bektaş Veli olunca kendinden geçerek onu anlatmaya koyulmuştu: “O, Bektaşî tarikatının piridir. Bu tarikatın söylemleri ta on üçüncü yüzyılda oluşmuştur. Zahir ve batın ilimlerinde derin bilgilere sahiptir. O, alevî-bektaşi anlayışının harcını karmıştır. Onun felsefesinde insan sevgisi, hoşgörü, eşitlik ve paylaşım apayrı bir yer teşkil eder. 'Makalat' adlı eseri onun kıymetli düşüncelerini günümüze taşır. İlim sahibi olmak onun şiarıdır. O, nefsine söz geçirebilen gerçek bir kahramandı. En zor şartlarda bile hiçbir zaman Hakk'tan ümidini kesmemiştir. Sabır ve kanaati en büyük zenginlik olarak görmüştür. Toprak gibi alçakgönüllü olmayı yeğlemiştir. Yetmiş iki milleti bir görerek kimseyi ayıplamamıştır. Yoksullara yardım etmekte çevresiyle yarışmıştır. Sohbetlerinde hakikatin sırlarını dost halkasıyla paylaşmıştır. Onun birbirinden güzel ve derin mânâlar içeren sözleri Hakk dostlarının ezberindedir. Bunlar arasında 'İncinsen de incitme', 'Her ne ararsan kendinde ara', 'Eline, diline, beline sahip ol', 'Ârifler hem arıdır, hem arıtıcı', ‘Bir olalım, iri olalım, diri olalım’, ‘Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu’, ‘Cahiller ve hak tanımazlara, sükût ile karşılık veriniz’ sayılabilir.”
Emre, bu gönül adamını ve Hakk dostunu pür dikkat dinlese de bir an evvel sadede gelmek istiyordu. Çünkü onun asıl derdi, üzerindeki proje yükünün altından kalkmaktı. Malik Dede bunu anlamış olacak ki sözü bu noktaya getirerek “Okunacak en büyük kitap insandır” hikmetli kelâmını telaffuz etti. Bu esnada Emre'nin dikkati öncekine göre ikiye katlanmıştı:
“Hakikaten de 'Okunacak en büyük kitap insandır.' Zira insan, kâinat kitabının özüdür, özetidir. Rabbimiz biz insanları eşref-i mahlûkat(yaratılanların en şereflisi) olarak yarattığını söylüyor. Melekleri bize secde etmeleri için uyarıyor. Demek ki cüzi irade sahibi olan insan yüksek ahlakı sayesinde, imtihana tabi olmayan meleklerden de yüce bir makam ve mevki sahibi olabiliyor. Bu, insan nevi için ne büyük bir devlet, ne büyük bir kıymet, ne büyük bir servettir. Bunun şükrünü lâyıkıyla eda etmek için gece gündüz secdede kalsak yeridir.
İnsan hem soy bakımından, hem de ontolojik(varlık) bakımından akıllara durgunluk veren büyüleyici bir varlıktır. O, okyanusların derinliklerinde başlayan tek hücreli canlılardan günümüzün insanına kadar uzanan uzun bir yaşam çizgisinin bütün izlerini mevcudiyetinde taşır. Makro kozmosun olduğu kadar mikro kozmosun da biricik aynasıdır. İnsan bu iki ucu birbirine bağlayan bir halkadır. Çok uzaklardan gelip çok uzaklara giden sırlı bir varlıktır.
İnsanın değeri bir açık çek hüviyetinde değildir, bu da bazı şartlara bağlanmıştır. Unutmamak gerekir ki insanın kıymeti himmeti kadardır. Kim neye kıymet veriyorsa, kendi kıymetini de ortaya çıkarmış oluyor. Değer verdiklerimiz bizim kimliğimizin yansımasıdır.
Akıllı insan, kendini ve nevini bir ayna olarak görür. O aynaya her dem bakmayı ihmal etmez. Çünkü aynada yansıyan gönül dünyamızdır. Oraya yansıyanı beğenmeyenler, davranışlarını değiştirmek, kendilerini yenilemek, her dem tazelenmek mecburiyetindedirler.
Kişinin kadrinin ve kıymetinin varlığı, mihnetlere, bela ve musibetlere, sıkıntılara sabretmesiyle ortaya çıkar. Bu mihnet, dünyalığın olmaması veya eksilmesi, elden çıkması ile olur. Sabredenlerin, sabırdaki sebatları sebebiyle iyilikleri; yani sabır, tevekkül, kanaat ve hilm(yumuşak huyluluk) gibi güzel hasletleri artar. Böylece olgunlaşan insanın kalp aynasındaki kirler, cevherin halis hâle getirilmesi gibi temizlenir. Başka türlü arınmak mümkün değildir. Herkes kendi aynasına bakarak temiz veya kirli oluşunu seyretmelidir.
Ne güzel söylemiş Şeyh Galip: “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen /Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen” diye… İnsan deyip de geçmeyin. Rabbin tecellisi insanın yüzünden yansır. Bütün kâinattan süzülüp gelen insan, âlemin özüdür; varlıkların gözbebeğidir. İnsan her varlıktan daha olgun ve ileridir; varlığın ve yaratılışın gayesidir. Erlik, yiğitlik nurlarının madeni, sevgi sırlarının mahzeni insandadır. Hüner de, hakikat de, yer de, gök de, cehennem de, cennet de, arş da, kürsî de, melek de ondadır. Bütün bu hakikatleri eksiksiz bir şekilde ancak insan denen muammada okuruz. Bundan daha veciz bir kitap olabilir mi? Hikmetleri kelimelerin kalplerine indiren ve bizi halk eden Allah'a hamd olsun...”
Malik Dede söz ırmaklarında sular seller gibi akıyordu. Bir kere geçmişti kendinden, bir çeşit trans hâlini yaşıyordu. Emre de hızlı bir şekilde elindeki kâğıda notlar alıyordu. Fakat dediklerinin ancak onda birine yetişebiliyordu; o da bu sözlerden etkilenmiş, adeta kendinden geçmişti. Sonraki günlerde Emre'nin dergâha gelişleri, sohbet halkasına girişleri sıklaşmıştı.
Felsefe öğretmeni yılsonunda proje ödevlerini toplamış, teker teker okumaya başlamıştı. Projeler içinde ilgisini en çok çeken Emre'nin hazırladığı ödevdi. “Okunacak en büyük kitap insandır” sözünü birçok açıdan enine boyuna ele alan Emre, ortaya kitap hacminde bir eser çıkarmıştı. Bu yaştaki bir çocuğun böyle derin ve özgün anlamlar içeren, ontolojik derinliğe sahip bir yazı dosyası hazırlamasını öğretmenin aklı almıyordu. Bir şeyler vardı ama ne?... Bu öyle internette kopyala-yapıştır yöntemiyle yapılacak bir ödev değildi.
Öğretmen, yazının sonundaki kaynaklar kısmına baktığında olayın gizemini yarı yarıya çözmüştü. Birçok kitap isminin yanında “Malik Dede” ibaresini gören öğretmen, hayretini gizleyememişti. Merakını gidermek için de Emre'yi zümre odasına çağırarak ona Malik Dede'ye dair sorular sormuştu. Emre'nin verdiği cevaplar karşısında kendisinde Malik Dede'yi görme isteği belirmişti. Öğrencisinden, kendisini bu esrarengiz adama götürmesini, onunla tanıştırmasını istemişti. Emre de öğretmeninin bu isteğine müspet cevap vermişti.
Bir hafta sonu Emre'yle felsefe öğretmeni, Malik Dede'nin, şehrin kenar mahallelerindeki evinin yolunu tutmuşlardı. Emre, yol boyunca öğretmenine Malik Dede'yi anlatıp durmuştu. Bu anlatılanlar öğretmenin merakını iyice kamçılamıştı. Emre’yle felsefe öğretmeni, Malik Dede'nin evine vardıklarında saçı ve yüzü bembeyaz bir pir-i faniyle karşılaşmışlardı. Bu güzel sima sanki başka bir gezegenden gelmişti bu kirletilmiş dünyamıza. Malik Dede bu iki genç insana çok itibar göstermiş, onları özel konuk olarak görmüştü. O gece, tavşankanı çaylar eşliğinde, öteki güne devredene kadar derin meselelere girmişler, fani yanlarını törpülemişlerdi. Öğretmen, okunacak bu en büyük kitabın baş sahifesinden çok etkilenmişti. Artık öğretmenle öğrencisi Emre, bu sırlı dergâhın müdavimlerinden olmuştu.
2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları: 1.Nihat MALKOÇ “MALİK DEDE'NİN SÖZ İNCİLERİ” adlı öykü ile. 2.Celil ÇULHA “KALBE DÜŞEN CEMRE” adlı öykü ile. 3.Yılmaz GÜRBÜZ “YOLCULUK” adlı öykü ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Fehmi SAĞLIK "BAŞİNSAN" adlı şiiri ile,
2.Mustafa ERMİŞ “İNSANI KEŞFE ÇIKALIM” adlı şiir ile. 3.Dr. Salim ÇELEBİ "GÜN DOĞSUN GÖLGELERE" adlı şiir ile. MANSİYON: Mazlum CİHANGİR “OKUNACAK KİTAP İNSANDIR” adlı şiir ile. MANSİYON: Celil ÇULHA “EY İNSANOĞLU” adlı şiir ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Ahmet GÖKÇE "OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER" adlı şiir ile,
2.Niyazi ECE “EN GÜZEL OKUNAN KİTAP İNSANDIR" adlı şiir ile.
3.Abdullah ORAL “İNSANI OKU” adlı şiir ile.
MANSİYON: M.Zeki ATEŞ "OKUNACAK KİTAP İNSANDIR İNSAN" adlı şiir ile.
MANSİYON: Kenan ŞAHBUDAK "BENİM" adlı şiir ile.
Kısa Öykü Yarışması İkincisi
Celil ÇULHA
KALBE DÜŞEN CEMRE
Cemre ve Elmas iki candan arkadaştı. İlkokulu birlikte okuyup bitirdikleri gibi liseyi de birlikte okuyan iki sırdaştılar. Okul dışında kalan vakitlerini de birlikte geçirmekten zevk alırlardı. Oturdukları semt de aynıydı. Cemre orta boylu, beyaz tenli, yeşil gözlü neşe dolu bir kızdı. Arkadaşları ona ‘Hayat Ağacı’ derdi. Belki de bu ismi hayat boyu dağıttığı sevgi ve gözlerinin yeşilinden alıyordu. Babasını küçük yaşta kaybetmişti. Annesi, dedesi ve bir de onların geçimini sağlamaya çalışan abisi Hüseyin vardı. 20’li yaşlardaki Hüseyin çalışmayı bir ibadet bilirdi. Ne de olsa babasının bıraktığı yükü omuzlarında taşıyordu. Aile adeta mütevazı bir hayat zinciriydi. Kendi mutlulukları gibi herkesin de mutlu olmasını isterlerdi. Annesi de tıpkı Cemre gibi sevgi dolu bir insandı. Onca sıkıntıya ve garibanlığa rağmen kimseye muhtaç olmaz , kimsenin kötü olmasını istemezdi. Ailenin büyüğü, reisi bir de Seyit Dede vardı. Küskünleri barıştırır. İlim, irfan dağıtır, küçük çocukları sevindirirdi. Mahallenin biraz ötesindeki bulunan Cem Evinin Dedesiydi. O aslında mahallenin dedesiydi. Gün boyu hayırla meşgul olur sonra akşamüstü küçük, sıvasız ama hoşgörüyle örülü gecekonduya dönerdi. Gecekondunun yolu topraktı. Ağaçlıklı bir yoldan kuzu sesleri, kuş cıvıltıları içinde geçilirdi. Mahallede top oynayan çocuklar, ip atlayan kızlar, türkü söyleyen gençler hiç eksik olmazdı. Farklı kültürlerin bir arada olduğu bu küçük mahalle adeta bir panayır alanını andırırdı. Elmas’ın ailesi ise biraz daha farklıydı. Esmer benizli, kahverengi gözlü, uzun saçları örgülü bu kızın ailesinin ekonomik durumu biraz daha iyi ama aile bağları biraz daha kopuktu. Babasının düzenli bir işi vardı. Elmas’ın da tek abisi vardı. Hüseyin’le yaşıt olan bu delikanlı ise babasın yanında kalır, onun eline bakardı. Kimse ile konuşmaz, kimseye gidip gelmezdi. Çocukları bir arada gördüğü zaman bile hadi artık yeter diye seslenir, Elmas’ı hemen eve çağırırdı. Elmas’ın ailesi Cemre’nin hoşgörülü ve değişik yaşam biçimini nedense garipser ve onlara karşı soğuk davranırdı. Seyit Dede ise tam tersine her gün birini davet eder, muhabbet etmek isterdi. Elmas ara sıra sırdaşının evine kaçıp gelse de , ailesi bir türlü Seyit Dede’ye ve Cemre’ye yaklaşmazdı. Var olan bakış açısını bir türlü değiştiremez, bu sevgi dolu hayat ağacına tutunamazlardı.
Günler birbiri ardına geçip giderken, iki kız da bir fidan misali boy atıp büyüyordu. Derslerini aksatmamaya çalışırlar, eğlenceden de uzak kalmazlardı. Okul yolu uzundu. Cemre okula yürüyerek giderken, Elmas’a ise babası servis tutmuştu. Elmas abisinden birazcık korksa da biricik arkadaşından aldığı sevgi ile bazen ona eşlik eder, beraberce yürüyerek giderlerdi. Bu büyük birliktelik hızla akıp geçen zamanla ayrılacak mıydı? Bu soru zamanla her iki arkadaşın kafasını meşgul etmeye başlamıştı. Elbette okul bitecekti ve sonrasında ne olacağı meçhuldü. Seyit Dede bu iki sırdaşa ilim öğrenmenin önemini öyle bir aşılamıştı ki, iki kız zamanın büyük bölümünü kitap okuyarak geçirirdi. Bazen bir ağaç altında, bazense Cemre’nin küçük odasında. Başka bir seçenek de yoktu. Elmas’ın ailesi kapılarını kimseye açmazdı. Seyit Dede ve Hüseyin’in yönlendirmelerine pek ses çıkarmasalar da bundan ürkerlerdi. İki kız ise kendi yaşlarının üstünde bir olgunlukla hayatlarını sürdürüyordu…
Artık lise sona geçmeye birkaç ay kalmıştı. Kızlar birbirine o kadar alışmıştı ki, acaba son sınıfta onları neler bekliyordu? Kader rüzgarı onları kim bilir nerelere atacaktı? İki arkadaş okul dönüşü Elmas’ın ağabeyi ile karşılaştılar. Cemre’nin çok farklı bir kültüre sahip olduğu ve kardeşini oyaladığını düşünen Elmas’ın ağabeyi bu iki sırdaşa kızarak onları ayırdı. İki kız ağlaya ağlaya ayrılırken, genç adam içinde zerre kadar vicdan azabı duymuyordu. Hayat bu muydu? Kimseyle içli dışlı olmayan bu genç için hayat asık surattan ve ayrılıklardan mı ibaretti? Hayat ağacı her insana mutluluk ve hoşgörü meyvesini sunarken onun bu tavrı şaşırtıcıydı. Ayrılık günü her iki arkadaş için de işkence gibi olmuştu. Elmas’ın babası durumdan haberdar olduğu halde bir şeye karışmamış ve ayrılığın bir parçası olmuştu.
İki dost artık sadece okulda görüşür olmuşlardı. Derslerini de, sohbetlerini de okulun sınırları içinde yapabiliyorlardı. Cemre’nin ağabeyi Hüseyin ve Seyit Dede de bu durumdan rahatsızdılar. Onların görevi sevgiydi. Başka bir görev bu dünyada haramdı. Elmas ise onların düşüncelerini az çok hissedebiliyordu. Seyit Dede Elmas’ın ağabeyini ve babasını çağırmaktan hiç geri kalmadı. Her defasında ise olumsuz cevaplarla karşılaştı. Duruma çok üzülen Seyit Dede bir gün Cem Evi çıkışında Elmas’ın evine doğru yol aldı. Evin balkonundan Dede’nin kendilerine geldiğini anlayan genç ağabey ise hemen aşağıya inerek soğuk suratını bir kez daha göstermişti. Aslında bu genç çok kötü bir insan değildi. Sadece bakış açısının kurbanıydı. Alevilere karşı olan bakış açısı onu her geçen gün içler acısı bir hale sokuyordu. Yanlış bakış açısı sonucu oluşan zinciri bir kırabilseydi… Oysa her ne olursa olsun sevgi dolu, örnek insanlarla birlikte olmak gerekiyordu. Durumu anlayan Dede gence dönerek: ‘ Evlat! Ne ararsan kendinde ara. Okumak istersen de kendini oku ’ diyerek oradan uzaklaştı. Seyit Dede kimseye kızamazdı. Kimseyi ayıplayamazdı. Onun görevi sevgi tohumunu ekmekti. Torununa da Hayat Ağacı denmesi onun ektiği tohumların filiz verdiğinin en açık deliliydi. Genç, yaptıklarından yine bir pişmanlık duymadı ve tahta merdivenleri hızlıca çıkarak evine döndü. Odada biricik kardeşinin hıçkırıklarını duyması da onu pek rahatsız etmemişti. Ona göre böylesi belki de daha iyiydi. Elmas ise abisine kırgın değildi. Sadece onun büyüğü olduğunu ve saygı duyması gerektiğini biliyordu. Öte tarafta Cemre’nin ağabeyi Hüseyin kendi kardeşini teselli ediyordu. Hoşgörü ile er veya geç her şeyin hallolacağını söylüyor, kendi kültürlerinin insana bakış açısını anlatmaya çalışıyordu. Cemre o an abisini okumaya, anlamaya çalışıyordu. Bir an düşündü. Abisi de Dedesini okuyordu. Kuşkusuz ki Dedesi de kendinden önceki alimleri okumuş, anlamış ve bu sayede değer bulmuştu…
Nihayet lise son sınıfın da son dönemine girilmişti. Değişik duygularla geçen seneler aslında çok şey anlatmıştı. Dostluklarından bir şey eksilmemişti. Okulda geçen zamanlarda hep birlikteydiler. Peki ya okul olmasaydı? Bu üzücü soru iyiden iyiye kendini hissettiriyor ve belki de dostluklarının bağını güçlendiriyordu. Onlar birbirlerinden ayrı kalabilir miydi? İkisi de çok zekiydi. Okulda ilk iki sırayı almaları onların daha da tanınmasını sağlıyordu. Öğretmenleri de onlarla iftihar ediyor ve başarılarına inanıyordu. İki katlı, sarı boyalı okulun çorak bahçesinde oturan iki arkadaşı bir an garip bir hüzün sarmıştı. Oysa ikisi de üniversiteyi kazanacaklarına emindiler. Güneşin alev gibi çarptığı ama iki sırdaşın hiç rahatsızlık bile duymadığı bu küçük bahçede bir anda tatlı bir tebessüm beliriyordu. Dostlar adeta birbirlerinin içini okurmuşçasına gülüştüler. Evet, ikisi de aynı üniversite yazabilir ve bu sayede yine beraber okur, birlikte olabilirlerdi. Bu düşünce her ikisini de öyle bir sarmıştı ki, ders zilinin çaldığını bile fark etmemişlerdi. Son dersin başlangıcı için koşar adımlarla sınıfın yolunu tutan iki dost artık biraz daha mutluydu. Ayrıldıkları gün ne kadar üzülmüşlerse bu düşüncelerle geçen son demde bir o kadar neşe doluydular. İki dost okul çıkışı yürüyerek evlerine dönerken güneş ise etkisini biraz azaltıyordu...
Onlar artık kan kardeşi misali hayat arkadaşı olmayı kafalarına koymuşlardı. Aslında hiç hesaba katmadıkları bir şey vardı. Yeterli puanı alsalar bile aynı fakültede eğitime devam etmelerine Elmas’ın abisi müsaade edecek miydi? Belki de büyük bir mutluluk için şimdiden bu kaygıyı duymanın yersiz olduğunu düşünmüşlerdi. Elmas’ı Cemre’ye yaklaştıran şey onda gördüğü farklılık, sevgi ve hoşgörüydü. Elmas, evlerine dönen yolun son yakasında arkadaşına dönerek : ‘Canım arkadaşım! Okuduğum en büyük kitap sizsiniz’ diyordu. İki arkadaş o vakit aslında her şeyin insanın kendi içinde olduğunu ve bunun dışında da başka bir şeye gerek olmadığını düşünerek evlerine dönen yolda son adımlarını atıyordu…
Heyecan dolu bekleyişin ardından nihayet sınav günü gelmişti. İki arkadaşa da sınava giderken ağabeyleri eşlik ediyordu. Kardeşlerinin sınavının bitimini aynı bahçede bekleyen gençler hiç konuşmadılar. Sınav sonu iki kız da kapıdan gülerek çıkıyordu. Ayrı yollardan gidilse de mutluluk aynıydı. Yaklaşık üç hafta süren bekleyişin ardından ikisi de yeterli puanı almışlardı. Amaçlarına ulaşmanın onurunu yaşarken, Elmas’ın abisinin sözleri iki arkadaşın hayallerine adeta kurşun sıkıyordu. Genç, iki kızın da aynı üniversitede okumasına karşı çıkarak onları ikinci defa ayırıyor ve ikinci defa yaralıyordu. İki arkadaş ne kadar zor olsa da İzmir’in iki farklı üniversitesine Eczacılık Fakültesi öğrencisi olarak kayıtlarını yaptırıyordu. Zaman kimseyi durup beklemiyordu. Günler su geçmiş, üniversite yılları bile başlamıştı. İkisi için de adeta sonbahar gelmiş gibiydi. Tam da bu ilk günlerin hüzünlü atmosferinde acı bir haberle sarsılmışlardı. Gelen haber onlara yeni bir darbe daha vuruyordu. Elmas’ın abisi trafik kazası sonucu hayatını kaybetmişti. Evet, iki kardeşi ayıran genç, artık bu dünyadan da kendisi ayrılmıştı. Elmas gözyaşlarını tutamıyor ve her an düşünmekten de kendini alamıyordu. İki arkadaş kısa süre sonra cenaze dolayısıyla bir araya gelmişti. Bu olay iki kızı çok üzdüğü gibi Cemre’nin annesi, ağabeyi ve Seyit Dede’yi de çok üzmüştü. Taziyeye gelen ender kişiler arasında en çok kalıp, üzüntüyü en yakından paylaşan yine Cemre’nin ailesi olmuştu. Bu durum artık Elmas’ın annesi ve babasını utandırmıştı. Anlamışlardı ki, gözyaşının rengi bile aynıydı. Oysa onlar hep farklılıkları dert etmişlerdi. Yaptıklarını düşünüp utanç duyuyorlardı. İki aile artık yakınlaşmaya başlarken iki kız için de okullarına dönme vakti gelmişti. Dönem arasında mutlaka evlerine dönecekler ve artık daha rahat bir arada bulunabileceklerdi.
Birkaç ay sonrasında ise ilk dönemlerini başarıyla bitiren iki sırdaş evlerine dönecek olmanın heyecanını yaşıyordu. Ertesi gün birlikte olacaklardı. Elmas, Seyit Dede’yi ziyaret edip onun elini öpmeyi canı gönülden istiyordu. Nitekim büyük gün gelmişti. Elmas, annesini ve babasını alarak Cemre’nin evine doğru yol aldı. Onların elini öpüp hal hatır sordu. Seyit Dede ise Cem Evine gitmişti. İki dost Seyit Dede’nin yanına doğru yola çıkmaya karar verdiler. Aniden yağmur başlamıştı. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur onları yollarından alıkoyamıyordu. Hüzünle yoğrulan yürekler sevgiyle ıslanıyordu. Evet, artık sevgi katreleri Elmas’ın iliklerine kadar işlemişti. Elmas’ı tatlı bir hüzün sarıyor bir yandan da abisini anımsıyordu. Olanları düşünüyordu. Evet, insan da bir kitaptı. Ailesinden duyduğu Alevilik ile Cemre’de gördüğü arasında uçurumlar vardı. O gerçek Aleviliği yaşayarak görüyor, okuyordu. Bu düşünceler içinde daracık, taşlı sokaklar bir bir aşıldı. Sonunda kırmızılı yeşilli bu güzel yer karşılarına çıkmıştı. Buraya ilk kez uğrayan Elmas, gördüğü manzara karşısında adeta donakalmıştı : Cem Evinin kapısında: ‘ Okunacak en büyük kitap İnsandır ’ yazılıydı !
2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları: 1.Nihat MALKOÇ “MALİK DEDE'NİN SÖZ İNCİLERİ” adlı öykü ile. 2.Celil ÇULHA “KALBE DÜŞEN CEMRE” adlı öykü ile. 3.Yılmaz GÜRBÜZ “YOLCULUK” adlı öykü ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Fehmi SAĞLIK "BAŞİNSAN" adlı şiiri ile,
2.Mustafa ERMİŞ “İNSANI KEŞFE ÇIKALIM” adlı şiir ile. 3.Dr. Salim ÇELEBİ "GÜN DOĞSUN GÖLGELERE" adlı şiir ile. MANSİYON: Mazlum CİHANGİR “OKUNACAK KİTAP İNSANDIR” adlı şiir ile. MANSİYON: Celil ÇULHA “EY İNSANOĞLU” adlı şiir ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Ahmet GÖKÇE "OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER" adlı şiir ile,
2.Niyazi ECE “EN GÜZEL OKUNAN KİTAP İNSANDIR" adlı şiir ile.
3.Abdullah ORAL “İNSANI OKU” adlı şiir ile.
MANSİYON: M.Zeki ATEŞ "OKUNACAK KİTAP İNSANDIR İNSAN" adlı şiir ile.
MANSİYON: Kenan ŞAHBUDAK "BENİM" adlı şiir ile.
Kısa Öykü Yarışması Üçüncüsü
Yılmaz GÜRBÜZ
YOLCULUK
Bir hafta önceden aldığı tren biletinin saati yaklaşırken bankta oturup çantasını karıştıran genç, oradan bir kitap çıkardı. Yol boyunca okuyacağını düşündüğü için kitabı biraz önce istasyondaki kitapçıdan almıştı. Önce kitabın kapağına, sonra da arka kapağına baktı. Arka kapak yazısını tam okuyacaktı ki yaşlı bir kadını fark etti. Elinde bavulu ile ayakta bekliyordu. Oturacak yeri yoktu. Genç hemen elindeki kitabı çantasına geri koyup yaşlı kadına seslendi ve ona banktaki yerini verdi. Yaşlı kadın gencin yüzüne baktı:
- Çok teşekkür ederim evladım. Bu iyi oldu. Çünkü ayaklarım öyle bir şişti ki ağrıdan duramıyordum. Ee, ne yaparsın yaşlılık zor işte! Gençliğinizin kıymetini bilin evladım. Ne varsa gençlikte var.
Genç:
- Haklısın teyze. dedi ve yavaş yavaş oradan uzaklaştı. Bir ağacın gölgesine gitti; orada bineceği treni beklemeye başladı.
Gencin adı Zeynel’di. Zeynel yirmi yaşındaydı, üniversite dördüncü sınıfta okuyordu. Dört yıl önce kazandığı üniversiteye büyük sevinç ve umutlarla kaydolmuştu. Ancak bu duyguları yavaş yavaş azaldı. Çünkü çoğu üniversite mezunu gibi geleceğinden endişe duymaya başladı. Mezuniyeti yaklaştıkça iş bulup bulamama konusu kafasını karıştırıyordu. Mersin istasyonundan kalkacak trenle İstanbul’a dedesinin yanına gidecekti. Zeynel üniversiteyi Mersin’de okuyordu. Bahar döneminde kısa bir tatil yapmak için dedesinin yanına gidecekti. Ailesi ise Ankara’da yaşıyordu. Okul kapanıp yaz tatiline girince zaten Ankara’ya ailesinin yanına gidecekti. O yüzden bu kısa tatili dedesinin yanında geçirmeye karar vermişti.
Zeynel orta boylu, zayıf denebilecek kiloda, siyaha çalan saçları ve kahverengi gözleriyle esmer bir çocuktu. Fazla göze batmayan sıradan görünüşüyle ağacın gölgesinde çevresine bakınıyordu.
Saat 17:00’yi gösteriyordu ki tren istasyona geldi. Tam zamanında gelmişti. Zeynel diğer yolcularla birlikte apar topar trene bindi ve oturacağı kompartımanı aramaya başladı. Fazla zorlanmadan taşıdığı çantasıyla koridorda ilerleyip kompartımanı buldu ve içeri girdi. İçerde dört kişilik bir aile ve kendisi gibi yirmili yaşlarda genç bir çocuk vardı. Çantasını yerleştirdikten sonra gencin yanına oturdu. Tren ağır ağır harekete geçti. Zeynel çantasına yeniden uzandı; içinden kitabını çıkardı. Kitabın kapağını tam açacaktı ki o sırada bir bebek sesi işitildi. Bebek avazı çıktığı kadar ağlıyordu. Karşı koltukta oturan ailenin bebeğiydi bu. Annesinin kucağında bir şeyler ister gibi hiç durmadan ağlıyordu. Annesi susturamayacağını anlayınca kendi üstünü de battaniye ile örterek bebeğini emzirmeye başladı. İstediğine kavuşan bebek hemen sustu. Anne ve bebeğinden başka baba
ile yedi yaşındaki küçük kız ailenin öteki fertleriydi. Küçük kız babasının yanındaydı, babasına döndü ve kardeşini kastederek konuştu:
- Karnını doyurunca nasıl da sustu. Ağlamazsa acıktığını kimse anlamayacak değil mi?
Babası cevap verdi:
- Elbette, kızım. Başka türlü derdini anlatamıyor ki bize. O da senin gibi büyüyünce konuşabilecek ve her türlü derdini anlatabilecek.
- Ooo! Daha çok var buna.
- Öyle deme kızım, zaman çabuk geçiyor.
Zeynel camdan dışarıyı seyrederken bu konuşmalara kulak misafiri olmuştu. Tarlaların yanından geçiyordu tren. Mayıs sıcağında tarlalarda insanlar çalışıyordu. Başlarını güneşten korumak için kimi şapka takmış, kimi beyaz örtüler sarmış başına. Tren büyük bir gürültüyle yanlarından geçiyordu; ama hiçbiri başını kaldırıp trene bakmadı bile. Anlaşılan alışmışlar trenlerin geçişine. Eşek sırtında yük taşıyanlar dahi bakmadı. Eşekleri yularlarından çekip büyük bir dikkatle yollarına devam ediyorlardı.
Bebeğin sustuğunu fark eden Zeynel elindeki kitaba baktı. Fakat hemen sonra yanındaki gencin sesini duydu:
- Ne okuyorsun?
- Henüz okuyamadım, okumaya çalışıyorum sadece.
- Ben de severim kitap okumasını: ama bir türlü çalışmaktan fırsat bulamıyorum. Liseyi bitirdim çok şükür. Üniversite sınavına hazırlanacağım. Bunun için para biriktiriyorum.
- Üniversiteye hazırlanmak için para mı biriktiriyorsun?
- Evet, önümüzdeki yıl dershaneye gitmeyi düşünüyorum. Dershane parasını biriktiriyorum.
- Tamamlayabildin mi peki?
- Hayır, bu aya kadar çeşitli işler yaptım. Pazarlarda seyyar satıcılık gibi…
- Ne satıyordun?
- Limon, maydanoz, kıvırcık gibi şeyler işte… Şimdi de Manisa’ya gidiyorum. Sezonluk işçilerle birlikte kiraz toplayacağım. Başka meyve ve sebzeleri de toplarız. Böylece bu yazı orada geçireceğim ve dershane paramı tamamlayacağım.
- Ne güzel, hem çalışıp hem okuyacaksın. Okul masrafını çıkarıp ailene yük olmayacaksın.
- Evet, zaten ailemin okul masraflarımı karşılayacak maddi gücü yok. Ne olursa olsun okumaya kararlıyım. Okuyup bir işe yaramak istiyorum. Faydalı işler yapmak istiyorum.
- Güzel düşüncelere sahipsin. Bence de doğru bildiğin yolda ilerle. Önüne çıkan tüm engelleri de ne olursa olsun aşmaya çalış. Müsaadenle ben kalkabilir miyim?
Zeynel üniversite öğrencisi olarak kendi geleceği hakkındaki olumsuz düşünceleriyle yanındaki gencin azmini kırmak istemedi. O yüzden kendisinden hiç bahsetmeden kalktı. Aslında gencin
sözleri kendisini etkilemişti. Az da olsa geleceğe umutla bakma fikri kafasında oluşmuştu. Koridorda ilerledi ve trenin yemekhane bölümüne geçti. Orada bir çay içip yalnız kalmak istiyordu. İçeri girer girmez kendisine seslenildiğini duydu. Döndü, baktı, üniversiteden bir kız arkadaşı el sallıyordu. Ona doğru yöneldi. Selam verip yanına oturdu. Arkadaşı da bu kısa tatil fırsatını değerlendirip İstanbul’a ailesinin yanına gidiyordu. Tesadüf aynı trene binmişlerdi. Aynı sınıfta okuyorlardı ve oradan birbirlerini tanıyorlardı. Adı Melisa idi. Zeynel, fazla samimi olmamalarına rağmen Melisa’nın kendisini yanına çağırmasına şaşırmıştı. Anlaşılan canı sıkılıyordu.
Melisa zengin bir ailenin kızıydı. Giyiminden ve bakımlı olmasından bu anlaşılıyordu. Biraz da şımartılmış olmasından olsa gerek bazen ukalaca konuşmaları olurdu. Belki de o yüzden onunla samimi olmamıştı. Masada koca bir pizzayı tek başına yiyordu. Zeynel söze başladı:
- Hayırdır, senin burada ne işin var? Uçakla gitmiyor muydun sen?
- Zamanında bilet ayırtmadığımdan uçakta yer kalmamış. Ben de daha fazla beklememek için trenle gitmeyi tercih ettim. Çok şükür ki özel, tek kişilik koltuklarda yer varmış, yoksa kompartıman yolculuğu çekilmez.
- Ben kompartımandayım. Hiçbir sorunum yok, gayet rahatım. Sadece kitap okuyamadım o kadar.
- Bak, işte rahat edememişsin. Neyse, dersleri ne yaptın? Hepsini geçebilecek misin?
- Evet, hepsini geçeceğimi düşünüyorum. Bir aksilik olmazsa bu yıl mezun olurum.
- Ben olamıyorum maalesef. Önceki sınıflardan çok dersim kaldı. Hepsini bu yıl geçemem. Birkaç yıl daha buradayım. Hocalara o kadar dil döktüm beni geçirsinler diye; ama hiçbiri dinlemiyor ki.
- Dil dökmeye ne gerek var ki; biraz çalışırsan bütün dersleri geçersin.
- Gel de çalış işte. Bir insan istemediği, sevmediği bir işi tam manasıyla yapar mı?
- Sen de haklısın, ne diyeyim!
- Sormayı unuttum, pizza yer misin? Alabilirsin tabaktan.
- Teşekkürler, ben çay içecektim. Çay alıp da geleyim. Sen de içer misin?
- Teşekkür ederim, içeceğim var burada.
Zeynel çayını alıp geldi ve masada sohbet uzadıkça uzadı. Kah derslerden, kah hocalardan, kah arkadaşlarından bahsettiler. Derken dışarıda hava iyice karardı. İkisi de yorulduğunu hissetti ve kalkıp koltuklarına geçtiler.
Zeynel kompartımanına geldiğinde saat 22:00 gibiydi. Kompartımanda herkes uyumuştu. Şimdi ışığı açıp uyuyanları rahatsız etmek olmazdı. Kendisi de yerine geçti ve uyumaya başladı.
Sabah saat beş gibi gözlerini açtığında nerede olduğuna şaşırarak etrafına baktı. Camdan gelen hafif ışık kompartımanı aydınlatıyordu. İçerde herkes uyumaya devam ediyordu. Yanlarında bir tek genç çocuk yoktu. Manisa’da inmiş olmalıydı. Dışarıda aydınlık ile karanlığın savaşı vardı. Her
sabah olduğu gibi bu savaşı aydınlık kazanacak ve her yer aydınlanacak. Marmara Denizi’nin sakin suları bu şafak vakti görülmeye değerdi. Birkaç balıkçı teknesi hareket ediyordu. Sabahın bu erken saatinde bir tek balıkçılar iş başı yapmamışlardı. Martılar çoktan harekete geçmiş, denizin bereketinden faydalanmaya çalışıyordu. Denize bir dalıp bir çıkarak balıklarla karınlarını doyuruyorlardı.
Zeynel gördükleri karşısında etkilenmiş; fakat gözleri tekrar kapanmıştı. Gözlerini tekrar açtığında ise tren çoktan İstanbul’a gelmişti. Hatta ineceği istasyona yaklaşmaktaydı. Kompartımandaki aileye iyi yolculuklar dileyerek çantasını alıp kapıya yanaştı. Tren, istasyona gelince de indi. Dedesinin evine gidebilmesi için bir minibüse binmesi gerekiyordu. Saatine baktı, saat yediyi gösteriyordu. Minibüsler sefere başlamış olmalıydı. Durağa yaklaştığında haklı olduğunu gördü. Hemen durakta bekleyen minibüse bindi. Yol çok uzun sürmese de kitabından birkaç sayfa okuyabileceğini düşündü ve çantasından kitabını çıkardı. O sırada yanına orta yaşta bir adam gelip oturdu. Yanında bavulu vardı. O da trenden inmiş olmalıydı. Zeynel’e döndü ve bir soru sordu:
- Affedersin, Narçiçeği durağını biliyor musun?
- Hayır, ben yabancısıyım buraların.
- Neyse şoföre sorarım. Daha önce İstanbul’a gelmemiş miydin?
- Bir kere daha gelmiştim. Bundan iki yıl önce…
- Nasıl, beğendin mi İstanbul’u?
- Daha pek bir şey görmedim. Önceki gelişimi diyorsanız, o zaman da pek fazla gezemeden geri dönmüştüm. Kısa süreliğine gelmiştim.
- Ben çok geldim, gittim İstanbul’a; ama hala öğrenemedim birçok yerini. Çok karmaşık bir şehir… O yüzden öğrenilmiyor buralar. Doğma büyüme burada yaşayan akrabalarım da tam bilmezler İstanbul’u. Anlaşılan bu şehir hep kendini gizliyor insanlardan. Düşünsene insanoğlu kendi kurduğu şehri kendisi bilmiyor. Belki de öğrenmek istemiyor.
- Ama bu koca şehirde yine de insan aradığı kişiyi buluyor ve onun yanına gidebiliyor. Mesela ben dedemin yanına gideceğim.
- Doğru söylüyorsun, ben de akrabalarımın yanına gideceğim. Hangi durakta ineceğimi bilmesem bile… Ne kadar karmaşık olursa olsun insan kaybolmaz bu şehirde. Sora sora Bağdat bulunur derler.
- Ben bu durakta ineceğim, size iyi yolculuklar.
Zeynel çantasını aldığı gibi minibüsten indi. Biraz yürüdükten sonra dedesinin müstakil evine geldi. Bahçe kapısını açtı ve içeri girer girmez bahçede çiçek diken dedesiyle karşılaştı. Dedesi torununu görünce şaşkınlık ve sevinci bir arada yaşadı. Zeynel, hemen elini öpüp onunla kucaklaştı. Kırlaşmış saçlarıyla yüzü aydınlanmış dedenin adı Ali’ydi. Yılların verdiği olgunluk gözlerine yansımıştı. Gözlerine bakıldığında yaşlı dünyanın geçirdiği tüm evrelerden geçmiş bir insan
görünüyordu. Dünya ile aynı yaşta izlenimini veren bu insanın ağzından çıkan her söz de doğanın sözleriydi sanki.
Zeynel dedesini çok sever ve onun sözlerine çok önem verirdi. Anlattığı her şeyi dikkatle dinler ve sözlerinin hayatında yer etmesini sağlardı.
Birlikte eve girip hal hatır sordular. Ali dede dört yıl önce Ankara’dan taşındığı bu evinde yalnız yaşıyordu. Çok sevdiği karısı vefat edeli iki yıl olmuştu. Bu küçük şirin evde yalnız kalmak onu üzmüştü elbette. Çocukları her ne kadar onu evlerine davet etse de o yine de buradan ayrılamıyordu. Yalnızlığını bahçedeki ağaçlar ve çiçeklerle gidermeye çalışıyordu.
Zeynel çantasını bir kenara koydu. Dedesine aldığı pişmaniyeyi çantasından çıkarırken gözü yolda okuyamadığı kitaba takıldı ve dedesine seslendi:
- Dede inanır mısın? Yolda okumak için bir kitap almıştım; ama bir türlü okumaya fırsat bulamadım.
- Niye ki?
- Yolda birçok insanla karşılaştım ve hepsi de bana bir şeyler anlattı. Ben de onlara anlattım.
- Neler konuştunuz bakalım?
- Anlatmakla bitmez ki dede. Yine de kitabımı okumak isterdim.
- Emin ol ki o karşılaştığın insanlar sana çok şey öğretmişlerdir. Dinlemesini bildiysen tabi… Hünkâr Hacı Bektaşi Veli’nin bir sözü vardır: “Okunacak en büyük kitap insandır.” İnsan küçük bir evrendir, okumakla bitmez, evladım. O yüzden çevrendeki tüm insanları büyük bir dikkatle dinle, yaptıklarını büyük bir dikkatle gözlemle. Emin ol ki çok şey öğreneceksin. Gerçekten öğrenecek çok şey var bu dünyada. Sonuçta okumak istediğin o kitabı da bir insan yazdı. Kitabı okuyarak yine insanı okumuş olacaksın. Çok istiyorsan şuradaki masada kitabını rahatlıkla okuyabilirsin. Ben yiyecek bir şeyler hazırlayayım. Bahçede güzel bir kahvaltı yapalım.
- Kitabı kahvaltıdan sonra da okuyabilirim. Şimdi sana yardım edeyim.
Dede ve torun birlikte mutfağa geçtiler. Bahçede güzel bir kahvaltı masası hazırladılar. Dede, torun kendilerine güzellik katan bir muhabbetle, kuşların cıvıltısı ve çiçeklerin kokusu eşliğinde kahvaltılarını yaptılar.
2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları: 1.Nihat MALKOÇ “MALİK DEDE'NİN SÖZ İNCİLERİ” adlı öykü ile. 2.Celil ÇULHA “KALBE DÜŞEN CEMRE” adlı öykü ile. 3.Yılmaz GÜRBÜZ “YOLCULUK” adlı öykü ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Fehmi SAĞLIK "BAŞİNSAN" adlı şiiri ile,
2.Mustafa ERMİŞ “İNSANI KEŞFE ÇIKALIM” adlı şiir ile. 3.Dr. Salim ÇELEBİ "GÜN DOĞSUN GÖLGELERE" adlı şiir ile. MANSİYON: Mazlum CİHANGİR “OKUNACAK KİTAP İNSANDIR” adlı şiir ile. MANSİYON: Celil ÇULHA “EY İNSANOĞLU” adlı şiir ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Ahmet GÖKÇE "OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER" adlı şiir ile,
2.Niyazi ECE “EN GÜZEL OKUNAN KİTAP İNSANDIR" adlı şiir ile.
3.Abdullah ORAL “İNSANI OKU” adlı şiir ile.
MANSİYON: M.Zeki ATEŞ "OKUNACAK KİTAP İNSANDIR İNSAN" adlı şiir ile.
MANSİYON: Kenan ŞAHBUDAK "BENİM" adlı şiir ile.
Serbest Vezin Şiir Yarışması Üçüncüsü
Dr.Salim ÇELEBİ
GÜN DOĞSUN GÖLGELERE
Hey!
Hiçiz tek tek her birimiz,
denizde damla
semada toz bile olamaz en irimiz
hepimiz her şey.
Kalk.
Silkin ve kalk ki
selam dursun düne
sevdasına geleceğin
gülsün her şafak.
Sen ki taştan cam yarattın,
sen ki sinsi karanlığı aydınlattın,
sen ki demiri makine
Ayı bir karış yol yaptın;
sen ki paraya taptın.
Yıllar şaşkın
yollar şaşkın
roller şaşkın,
savrulduk rüzgar gibi
bedeli yoktur insana aşkın.
Hayatın bozkırında
gülüyor yoksulca
ağlarken ölüler,
kaderin soykırımında
ölen kim
öldüren kimler
beyaz güvercin?
Dinsin
poyrazı ihtirasın
koşarken gizem dörtnala,
bekleme, bekleme yarını
hava hain
sır salkıyamıyor doğa.
Mevsim kayıp
Dersim kayıp
Taksim kayıp,
dağlandı sevdaları ömrümüzün
yetmez mi bunca ayıp?
Sende görürüz
mabedini renklerin,
sende buluruz
heyecanını kelebeklerin,
sende ararız
en alımlısını ahenklerin.
Sendedir
aşk, heyecan, merak;
korku, şiddet, sır, sendedir;
bilesin, tılsımı tarihin
binlerce fosilleşen bedendedir.
Gel bizimle
gül bizimle
kal bizimle,
ağlarken kara bulutlar
yeşersin yeni umutlar
gün doğsun gölgelere.
Sırlarımı kendinde oku
yaş yaş, dönem dönem, satır satır;
bazen ılık bir sevgi
bazen soğuk bir korku
inan ki beni sana anımsatır.
Anımsatır ki hayat bir pınar:
Ne şan ne şöhret ne para;
yıllar önce uyarmış Hünkâr:
“Her ne arar isen kendinde ara.”
2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları: 1.Nihat MALKOÇ “MALİK DEDE'NİN SÖZ İNCİLERİ” adlı öykü ile. 2.Celil ÇULHA “KALBE DÜŞEN CEMRE” adlı öykü ile. 3.Yılmaz GÜRBÜZ “YOLCULUK” adlı öykü ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Fehmi SAĞLIK "BAŞİNSAN" adlı şiiri ile,
2.Mustafa ERMİŞ “İNSANI KEŞFE ÇIKALIM” adlı şiir ile. 3.Dr. Salim ÇELEBİ "GÜN DOĞSUN GÖLGELERE" adlı şiir ile. MANSİYON: Mazlum CİHANGİR “OKUNACAK KİTAP İNSANDIR” adlı şiir ile. MANSİYON: Celil ÇULHA “EY İNSANOĞLU” adlı şiir ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Ahmet GÖKÇE "OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER" adlı şiir ile,
2.Niyazi ECE “EN GÜZEL OKUNAN KİTAP İNSANDIR" adlı şiir ile.
3.Abdullah ORAL “İNSANI OKU” adlı şiir ile.
MANSİYON: M.Zeki ATEŞ "OKUNACAK KİTAP İNSANDIR İNSAN" adlı şiir ile.
MANSİYON: Kenan ŞAHBUDAK "BENİM" adlı şiir ile.
Serbest Vezin Şiir Yarışması Mansiyon
Mazlum CİHANGİR
OKUNACAK KİTAP İNSANDIR
Özümüzü anlatır,
Onu Yaradan tanır,
Ebedi okunacak,
En büyük kitap insandır.
Ufkumuzu güneş,
Kitap bilinci aydınlatır,
İnsan insana kardeş,
Buna candan inanır.
Kitabı gözümüzle,
İnsanı özümüzle okuruz,
Ruhumuz hızlı gelişir,
Ulvi, kâmil oluruz.
Okuyup yazmaktır,
Azmimiz, hayâlimiz,
İlim, irfanla titrer,
Sazımız gönül telimiz.
Kitabın sayfaları,
Yüzümüzün ışığı,
Mutlu gelecek kuran,
Barışın yaraşığı.
Kendimizi tanımalı,
Sözün derinliğinde,
Evren, doğa, insan, aşk,
Hepsi yerli yerinde.
Gönlümüzün şavkı,
Gözümüze yansır,
Talip edep, erkânla,
Mürşidine inanır.
Mürşit kütüphane gibi,
Yer ateş hava su demek,
Ezelden var dört anasır,
İlim, irfan, el, emek.
Okunmayacak kitap,
Elbette ki olamaz,
Okuyanı bulmalı,
Bunda kimse aldanmaz.
Her doğru sözden,
Önce hisse almalı,
Ve kitapta kalite,
İnsanda karakter olmalı.
Bilgi bu hızlı çağda,
Yıldırım gibi dolanır,
Hüner, teknoloji yoksa
Bedel ağır ödenir.
Yakınlaşan dünyada,
Kitaplaşmak gerekir,
Kafada akıl, bilgi,
Sevgiler yürektedir.
Her organ bin umman,
Bu ne müthiş bir sistem?
Çalış, tara, ara, bul,
Oku-okut der ustam.
İlmik ilmik düğüm var,
Küçücük bir halıda,
On bin yıl uygarlıklar,
Kalmış Anadolu’da.
Kayaya çizmiş dökmüş,
Terini, becerisini,
Güçsüz olan tez çökmüş,
Görmüş kem kaderini.
Gönül erleri gelmişler,
Türkistan’dan, Horasan’dan,
Erdemi paylaşmışlar,
Haz duymuşlar insandan.
Karşılıksız sevmişler
Doğayı, birbirlerini,
Tanrı’nın birliğine,
Dönmüşler yüzlerini.
Düşünceleri ak, nurlu,
Ocakları onurlu,
Okumuşlar yeniden,
Ne var ise umutlu.
İlimden pay almışlar,
Mülk etmişler toprağı,
Kardeşliği kurmuşlar,
Yer gök buğday başağı.
Hakça, dostça, sevgiyle,
Sevda olmuş kâlplere,
Bu canım Anadolu,
Bu Cennet yurt Türkiye.
Yine birlik sürüyor,
Gönül irfanla dolu,
Horasan Erleri diyor:
İyi niyet Hak yolu.
İnsan en büyük kitaptır,
Okundu, okunuyor, okunacak,
Bu muhteşem bir devrandır,
Yaşandı, ebedi yaşanacak…
2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları: 1.Nihat MALKOÇ “MALİK DEDE'NİN SÖZ İNCİLERİ” adlı öykü ile. 2.Celil ÇULHA “KALBE DÜŞEN CEMRE” adlı öykü ile. 3.Yılmaz GÜRBÜZ “YOLCULUK” adlı öykü ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Fehmi SAĞLIK "BAŞİNSAN" adlı şiiri ile,
2.Mustafa ERMİŞ “İNSANI KEŞFE ÇIKALIM” adlı şiir ile. 3.Dr. Salim ÇELEBİ "GÜN DOĞSUN GÖLGELERE" adlı şiir ile. MANSİYON: Mazlum CİHANGİR “OKUNACAK KİTAP İNSANDIR” adlı şiir ile. MANSİYON: Celil ÇULHA “EY İNSANOĞLU” adlı şiir ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Ahmet GÖKÇE "OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER" adlı şiir ile,
2.Niyazi ECE “EN GÜZEL OKUNAN KİTAP İNSANDIR" adlı şiir ile.
3.Abdullah ORAL “İNSANI OKU” adlı şiir ile.
MANSİYON: M.Zeki ATEŞ "OKUNACAK KİTAP İNSANDIR İNSAN" adlı şiir ile.
MANSİYON: Kenan ŞAHBUDAK "BENİM" adlı şiir ile.
Serbest Vezin Şiir Yarışması Mansiyon
Celil ÇULHA
EY İNSANOĞLU
Duyguların zifiri karanlığını aydınlatan mum ışığı
Yan ki umuda açılsın ferdanın ürkek kapısı
Kainat ruhunu ilmik ilmik işlerken kasvet havası
Ey insanoğlu
Sana bağlı leylin loşluğu, sarhoşluğu.
Ezilmişliğe savaş bayrağı açan da sensin
Hakk’a teslim olan da.
Hak kendi özünde, kendi özün Hak’ta.
Lokman ı Parende de sensin
Hünkar’ın ziyasını arşa değin sunan da.
Sen ki
Adalet memesinin sütünü emensin !
Topraktan gelip de toprağa konan
Kökü dipsiz kuyudan sulanan
Her daim filizlenip çiçeği ‘ sevgi ’ açan
Buram buram hoşgörü kokan
Bir ebediyet
Bir medeniyet sarmaşığı
Ey insanoğlu
Ayıplanamayan da
Ayıklanamayan da sensin !
Mayanda bedbahtlık olsa da
Nefsinden gram kibir alma.
Ne ararsan kendinde ara.
Sakın ola
Hasmının bile insan olduğunu unutmayasın.
Farklı lisanların, kültürlerin ortak paydası
Eksilmeyen “Ehl-i Beyt” sevdası
Yüreğinde Bektaş’ın barış teması
Ey insanoğlu
Sen ki
Ceylanla aslanı dost kılansın !
Ey en kadim alfabeyle süslü
Hayat şiirinin vezinsiz mısrası
İyinin de kötünün de ötesinde
Sevginin aynası
Muhammed’in, Ali’nin tayfasısın!
Yaratılmışların birincisi
Feriştelerin bile secdecisi
Ey insanoğlu
Sen ki
Yeryüzünün Tanrısal varlığısın !
‘İnsan ı Kamil’ i dillendiren bestekar
Haksızlığa karşı çekilen Zülfikar’sın.
Varoluş müziğinin emsalsiz ritmi
Kainatın ezeli marşısın.
Düşünce vadisine dökülen ırmak
Yezid’i pençeleyen tırnaksın.
İnancının korkusuz savunucusu
Adem’in, Havva’nın, Yunus’un çocuğusun.
Ey insanoğlu
Sen ki
Hallacı-ı Mansur’un yüzülen postusun !
Muhammed mürşidin, Ali rehberin, Veli de pirin
Sen ki
Yetmiş iki millet ile musahipsin.
Buna rağmen asırlarca nelere direndin
Zaman oldu çarmıha da gerildin
Yakılmak istendin
Okunmak istenmedin.
Bilmediler ki
Hamdın, piştin, yandın.
Yandıkça daha da uzağı hedef aldın.
Ey İnsanoğlu
Sen ki
Okumak istemeseler de okunandın.
Sendedir Gönül Kabe’si
Yaratanın gök kubbesi
Ey sırrını kendi fehmeden
Ten ölesi, Can ölesi değil.
Sen ki
Cansın.
Pirinin can aşığı
Yaratanın varlık ışığısın.
Ey insanoğlu
Sen ki
‘ Okunacak En Büyük Kitapsın! ’
2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları: 1.Nihat MALKOÇ “MALİK DEDE'NİN SÖZ İNCİLERİ” adlı öykü ile. 2.Celil ÇULHA “KALBE DÜŞEN CEMRE” adlı öykü ile. 3.Yılmaz GÜRBÜZ “YOLCULUK” adlı öykü ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Fehmi SAĞLIK "BAŞİNSAN" adlı şiiri ile,
2.Mustafa ERMİŞ “İNSANI KEŞFE ÇIKALIM” adlı şiir ile. 3.Dr. Salim ÇELEBİ "GÜN DOĞSUN GÖLGELERE" adlı şiir ile. MANSİYON: Mazlum CİHANGİR “OKUNACAK KİTAP İNSANDIR” adlı şiir ile. MANSİYON: Celil ÇULHA “EY İNSANOĞLU” adlı şiir ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Ahmet GÖKÇE "OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER" adlı şiir ile,
2.Niyazi ECE “EN GÜZEL OKUNAN KİTAP İNSANDIR" adlı şiir ile.
3.Abdullah ORAL “İNSANI OKU” adlı şiir ile.
MANSİYON: M.Zeki ATEŞ "OKUNACAK KİTAP İNSANDIR İNSAN" adlı şiir ile.
MANSİYON: Kenan ŞAHBUDAK "BENİM" adlı şiir ile.
Hece Vezni Şiir Yarışması Birincisi
Ahmet GÖKÇE
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER
HER NE ARADIMSA KENDİMDE BULDUM,
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER.
İNSAN KİMLİĞİMDEN FEYZİMİ ALDIM,
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER.
ÖĞRENCİ BEN, ÖĞRETMEN BEN, OKUL BEN,
MUCİZELER YARATAN BU AKIL BEN,
MİMARIM; DUVARA, HARCA, ÇAKIL BEN,
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER.
IŞIĞI YAKAN BEN, SÖNDÜREN BENİM,
UÇAĞI UÇURAN, İNDİREN BENİM,
PETROLÜ CEVHERE DÖNDÜREN BENİM,
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER.
SEVGİ BENİM, SEVİLEN BEN, SEVEN BEN,
ARI BENİM, BALI BENİM, KOVAN BEN,
YETMİŞ İKİ MİLLET BENİM, CİVAN BEN,
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER.
İLİME GİDİLEN YOLDAN TEZ ALAN,
O İZDEN ŞAŞMADAN MARİFET DOLAN,
İNSAN MEKTEBİNDE UFKUNU BULAN,
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER.
BU DÜNYAYI GÜZEL GÖREN GÖZ BENDE,
HER GÖNÜLE TATLI ŞİRİN SÖZ BENDE,
HAKKIN YARATTIĞI GÜLEN YÜZ BENDE,
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER.
YARADANIN VAR ETTİĞİ İNSANIM,
İNSAN OLMAK BÜTÜN ŞEREFİM ŞANIM,
UFKUMDA HUDUT YOK DÜNYA VATANIM,
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER.
ELİM SAZDA, DİLİM TÜRKÜDE BENİM,
BENİM KABEM İNSAN, SEVGİDİR DİNİM,
İNSANIM, KİMLİĞİM EN YÜCE ÜNÜM,
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER.
KERAMET BENDEYMİŞ BUNU ÖĞRENDİM,
KÖRLÜĞÜ BİLGİYLE YOK EDİP YENDİM,
PİR İZİNDE GÖKÇE OLDUM EFENDİM,
OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER
2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları: 1.Nihat MALKOÇ “MALİK DEDE'NİN SÖZ İNCİLERİ” adlı öykü ile. 2.Celil ÇULHA “KALBE DÜŞEN CEMRE” adlı öykü ile. 3.Yılmaz GÜRBÜZ “YOLCULUK” adlı öykü ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Fehmi SAĞLIK "BAŞİNSAN" adlı şiiri ile,
2.Mustafa ERMİŞ “İNSANI KEŞFE ÇIKALIM” adlı şiir ile. 3.Dr. Salim ÇELEBİ "GÜN DOĞSUN GÖLGELERE" adlı şiir ile. MANSİYON: Mazlum CİHANGİR “OKUNACAK KİTAP İNSANDIR” adlı şiir ile. MANSİYON: Celil ÇULHA “EY İNSANOĞLU” adlı şiir ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Ahmet GÖKÇE "OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER" adlı şiir ile,
2.Niyazi ECE “EN GÜZEL OKUNAN KİTAP İNSANDIR" adlı şiir ile.
3.Abdullah ORAL “İNSANI OKU” adlı şiir ile.
MANSİYON: M.Zeki ATEŞ "OKUNACAK KİTAP İNSANDIR İNSAN" adlı şiir ile.
MANSİYON: Kenan ŞAHBUDAK "BENİM" adlı şiir ile.
Hece Vezni Şiir Yarışması Mansiyon
M.Zeki ATEŞ
OKUNACAK KİTAP İNSANDIR İNSAN
Yedi kat,yedi gök, manada duran;
Okunacak kitap insandır insan!...
Evreni keşfedip sırrına eren,
Okunacak kitap insandır insan.
Barışı, sevgiyi, yürekte duyan;
Emeği, en yüce değerde sayan...
Düşmanın da insan, unutma! diyen...
Okunacak kitap insandır insan.
İnsan üstünedir yol ile yordam,
İncinse de incitmeyen bir erdem.
Karanlığa ışık tutandır, herdem..
Okunacak kitap insandır insan.
Bu dünya, bu evren bizim yuvamız.
Demokrasi, vazgeçilmez davamız.
Özgürlüktür; ekmeğimiz, havamız.
Okunacak kitap insandır insan.
Kendinde aramış ham ile hası,
Silmiş yüreğinden kir ile pası.
Ne intikam gütmüş ne kan davası
Okunacak kitap insandır insan.
Nefret ile kine kazarak kabir.
İnsanı kâmilde olur mu kibir.
Murada ermenin tek yolu sabır.
Okunacak kitap insandır insan.
Cemaline benzer mürşidin sözü,
Kirli taraklarda bulunmaz bezi.
Kemâle ermenin edeptir özü.
Okunacak kitap insandır insan.
.... .... öğretene hep kuldur.
İlim ışığıyla gönlünü doldur.
Anlayana insan büyük okuldur.
Okunacak kitap insandır insan.
2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları: 1.Nihat MALKOÇ “MALİK DEDE'NİN SÖZ İNCİLERİ” adlı öykü ile. 2.Celil ÇULHA “KALBE DÜŞEN CEMRE” adlı öykü ile. 3.Yılmaz GÜRBÜZ “YOLCULUK” adlı öykü ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Fehmi SAĞLIK "BAŞİNSAN" adlı şiiri ile,
2.Mustafa ERMİŞ “İNSANI KEŞFE ÇIKALIM” adlı şiir ile. 3.Dr. Salim ÇELEBİ "GÜN DOĞSUN GÖLGELERE" adlı şiir ile. MANSİYON: Mazlum CİHANGİR “OKUNACAK KİTAP İNSANDIR” adlı şiir ile. MANSİYON: Celil ÇULHA “EY İNSANOĞLU” adlı şiir ile. 2012 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları: 1.Ahmet GÖKÇE "OKUNACAK KİTAP BENİM ERENLER" adlı şiir ile,
2.Niyazi ECE “EN GÜZEL OKUNAN KİTAP İNSANDIR" adlı şiir ile.
3.Abdullah ORAL “İNSANI OKU” adlı şiir ile.
MANSİYON: M.Zeki ATEŞ "OKUNACAK KİTAP İNSANDIR İNSAN" adlı şiir ile.
MANSİYON: Kenan ŞAHBUDAK "BENİM" adlı şiir ile.
Hece Vezni Şiir Yarışması Mansiyon
Kenan ŞAHBUDAK
BENİM
İlmek ilmek yazdım, emek dokudum
Alnınım terini silen de benim
Evrene gelmeden insan okudum
Sırrı hakikati bilen de benim
İnsan olan insan yolundan çıkmaz
İnsan olan hiç bir kula hor bakmaz
İnsan olan insan canları yakmaz
Ölmeden evveli ölen de benim
Hak yoluna feda bu benim serim
Mansura misaldir yüzülse derim
Dostlarla sofraya oturur yerim
Bir lokma ekmeği bölen de benim
Esir olma sakın kötü nefsine
Fırsat verme şerre, gareze, kine
Sevgi demişiz biz inanca dine
Gönülde niyazı kılan da benim
Pir Sultan'la Bektaş Veli'den sonra
Balım Sultan Kızıl Deli'den sonra
Hazreti Hüseyin Ali'den sonra
Kırklar ile birlik olan da benim
On bir kardeş idi küçüğü nurdu
Yemedi dağların kuşuyla, kurdu
Güneş, ay, yıldızlar secdeye durdu
Yusuf’la zindanda kalan da benim
Uygarlık yolunda durmaz koşarım
Bunca olanlara elbet şaşarım
Dinimiz sevgidir öyle yaşarım
Cümle gönüllere dolan da benim
Adem ile Havva idi yaradan
Bilemem, kaç asır geçti aradan
Geldim amma gider oldum buradan
Gerçek idim şimdi, yalan da benim
Elbette bulursun doğru ararsan
Yaralar iyileşir ilaç sararsan
Dört kitabı kırk makamı sorarsan
Bu sırrı ummana dalan da benim
Ömrümü bilmeze verdim zay ettim
Varlığımı dosta verdim pay ettim
Derdimi yoldaşa verdim tay ettim
Yar ile ağlayıp gülen de benim
Bu yolda boş saymam kafa yoranı
Hak bendedir görsün bende duranı
Bende gizli olan telli Kuranı
Çözüp şifresini çalan da benim
Gönüllere yeşil sancak gerildi
Meleklerle dört bir yanı sarıldı
Tur dağında istekleri verildi
Musa’dan kısmetin alan da benim
Ezelden bu yola ser verip geçtik
Eledik kötüden iyiyi seçtik
Kırklar meclisinde badeler içtik
Selman'a haberi salan da benim
Ben bir insanoğlu, yeşil yaprağı
Döktüm kucakladım canlı toprağı
Şirin bahanedir Ferhat'a dağı
Deldiren de benim delen de benim
Şahbudak bir varmış, bir yokmuş meğer
Küçük bir tebessüm dünyaya değer
Yarınlarda umut var ise eğer
Düğün, bayram, şenlik, şölen de benim
|
|
|
|
|
|